Total Number Of Pages Seen

Web Translator

SABIR - BÖLÜM 1

Su basligi atali uzerinden tam 23 gun gecmis yani bir o kadar da yazacak durumum olmamis yani bir o kadar daha ya sabir çekmekteyim. Şu an isterdim ki sesi yaziya çeviren bir aletim olsun da tek elle yazmak zorunda kalmayayim ama malesef öyle bi durum yok. He dersen ki "diğer elin sakat mi, ne oldu?", ben de sana Allah'a sukur sağlam ama  ne popomun üstünde ne de bacagimin ustunde yan sekilde fazla oturamadigimdan mecbur bilgisayari sandalye ustune alip yandan çarklı bir sekilde tek elle yazmak zorundayim seklinde cevap veririm.

Gelelim bana ne olduguna. Efendim yaz tatilimin bitmesine son 3 gun kala, agustos ayinda, kaldigimiz otelin merdivenlerinden inerken SON 3 basamagi kayarak iniverdim. Saniyelik bir olay tam iki bucuk aylik azaba donustu! Cok sukur basimda veya yuzumde birsey yok, genel olarak ne kirik ne cikik ne de kas yirtilmasi var ammmaaaaa bu olay beni acilarin kadini yapmaktan geri koymadi!


PS. Bu arada bir dipnot düşmek istiyorum: ben üstte sesi yazıya çeviren bir alet olsun diye iç geçirmiştim ve şu an fark ettim ki Google amca çok güzel de düşünmüş ve online döküman özelliğinin içine ses ile kayıt seçeneğini yerleştirmiş. Tabii bunu fark edince ben çocuklar gibi şenlendim  ki yarıdan da olsa kaydetmeye  koyuldum.



Efendim gelelim bu olayın detaylarına

Şimdi insan düştüğünün şoku ile önce  ne olduğunu anlayamıyor, zaten o kadar hızlı düştüm ki hiç acı falan duymadım. Belli bir süre sadece sağ ayağımın pergel gibi açılmak suretiyle  havalanıp, düşmemek için kollarımı çırpıp  vücudumu öne doğru almaya çalıştığımı  hatırlıyorum. Yere indiğimde bacağımın içe doğru dizden kırık olarak kaldığını görünce bana birden çarpıntılar geliverdi. O an “ eyvah kesin ya kasım yırtıldı ya da dizim kırıldı “ diye panik olmak üzereyken mutfaktaki kızlar gürültüye geliverdiler hemen ve düştüğümü görünce hem buz getirdiler hem de beni ayağa kaldırdılar. O sırada ilk olarak el bileğimin hafif şiştiğini ve acımaya başladığını, sağ ayağımın baş parmak kemiğinin kökünün yan kısmının derisinin soyulduğunu gördüm ve hareket etmeye başlayınca da ayak bileğimin hafiften acımaya başladığını hissettim. Panik yapmamak için yavaş yavaş elimde buz torbaları ile merdivenleri  çıkarak odaya girdim. Beni yavaş yavaş elimde buz torbalarıyla odaya giren eşim görünce birden panik oldu ve düştüğümü söyleyince tabi o şokla inanamadı ve tam  nasıl düştün diye sorarken ayagimdaki terlikleri gördü.  

Ah o parmak arası terlikler!!!... yanlış hatırlamıyorsam o terlikleri ya 2 ya da 1 gün önce almıştım ve gayet de hoşuma gitmişti. Tabii ki altı normal terlikler gibi sağlam tabanlı olmadığı için dikkatli yürümek gerekiyor, özellikle mermer gibi kaygan zeminlerde.  Bu  otelin de merdivenleri mermer idi ama benim anlamadığım gayet yavaş bir şekilde merdivenleri iniyordum ve daha evvelinden de onları giyip merdivenleri inip çıktığım için bu konuda gayet  rahattım. Neyse artık nasıl olduysa demek ki düşmem gerekiyormuş. Bu da ağır da olsa bir tecrübe oldu bana!

Evet biz hikayemize devam edelim. Ben tabii hemen daha fazla ayakta durmadan yatağa uzandım ve buzları bir güzel hem dizime hem ayak bileğime hem de el bileğime yerleştirdim ve bir saat kadar kompres yaparak, yerlerini değiştirerek bekledim. Tabii bu arada hafiften hafiften, tatlı tatlı belim de ağrımaya başladı. Bunun üzerine geceyi rahat geçirebilmek için hemen ibuprofen denilen ağrı kesiciden aldım ve çok şükür rahat uyuyabildim.

Fakat tabii daha sonraki günlerde bunun sadece bir başlangıç olduğunun farkına varacaktım.

Sabah tuvalete oturduğumda sadece dizimde çok hafif bir acı hissettim fakat herhangi bir şişlik olmadığını gördüğüm için içim biraz rahatladı. Neyse kahvaltıya inmek için hazırlanmaya başladığımda el bileğimin merdivene çarptığım yerinin balon gibi şiştiğini ve merdiveninde iz bıraktığını gördüm. Kahvaltıdan sonra tekrar odaya döndüğümüzde artık karar aşamasındayık; odada mı kalalım yoksa denize mi gidelim ya da etrafımı gezelim…
O sırada odada bulunan buzdolabından su almak için çömelme eğiliminde bulunduğumda birden sağ dizimin yarı yolda resmen sanki içeriden bir parça kopar gibi acı girip havaya zıpladığımı daha dün gibi hatırlıyorum. Hemen yatağa oturdum, daha doğrusu uzandım ve bu şekilde dizimi kırmayı denedim yavaş yavaş; sanki hani dizimi çıtlatsam oradaki sıkıntı, hava, boşluk her neyse dışarı çıkacak, dizim rahatlayacak ve kıvrılabilecek gibi geldi fakat tabii böyle bir şey olmadı ve dizimi kesinlikle kıramadığımın farkına vardım. O yüzden tabii hemen dinlenme ve buz kompresine devam etme kararı aldık.
Evet abi! insan herhangi bir aşırı şişme, morarma gibi olumsuz sonuçlar görmediği zaman ve tabii daha tatilde olduğun için ertesi gün geçer herhalde hissi oluşuyor ve hastaneye gitme ihtiyacı hissetmiyorsun, daha doğrusu görmemezlikten geliyorsun! Biz tabii bu arada bir gün evvelden ada turuna yer ayırtmıştık ve iptal mi etsek yoksa gitsek mi diye düşünürken ben de dedim “Nasıl olsa daha çok oturuluyor teknede fazla yürüyüş yapmıyorsun, hem de buraya kadar gelmişiz”, kaçırmak istemedim ve biz böylece ertesi günü tekne turuna gittik. Tabii ben bu arada hep yavaş yavaş temkinli yürüyorum, çünkü sonuçta dizim de ayak bileğim de hafiften ağrıyordu. Hatta belim artık sürekli bir ağrı içerisindeyim ki otelin sahibi bana ağrı kesici verdi. O gün tur gayet güzel geçti ama tabi içlerinde büyük olan adada birazcık tur attık ve yavaş yavaş da olsa dönerken daha fazla ağrı hissetmeye başladım. Bu yüzden de karaya vardığımızda eczaneye gidip ağrı kesici jel ve magnezyum aldım.
Artık ertesi gün kayınvalideme dönecektik ve ve hala ben de geçecek diye bir umut vardı, tabii her şey hayatta planlandığı veya istendiği gibi gitmediği için dönüş yolunda bir de regli ağrısı çekmek zorunda kaldım ve belim o kadar ağrıyordu ki tüm bu ağrılar 3 saatlik yolu bana cehennem etmişti. Ben eve vardığımızda öğlen yemeğinden sonra hemen ilaç alıp uyudum.

İki gün sonra ağrılar artık dayanılmaz hale gelmeye başlamıştı ve hastaneye gitseniz sanırım iyi olacak denmeye başladı, bu yüzden en yakındaki hastanenin aciline akşam üstü gittik. Durumumuzu bildirdikten sonra bizi bekleme salonuna aldılar; tabii herkesin aciliyet durumuna göre orada bir kodu oluyor ve ben de ne kadar ağrılı olsam da herhangi bir görülen morarma, şişme gibi bir durum olmadığı için bana en hafif olan beyaz kodu yapıştırıerdiler ve “Biraz beklemek zorunda kalabilirsiniz”  dendi.

Bekleme salonunda da bildiğiniz demirden bank şeklinde sandalyeler vardı ve duvarda da televizyon sürekli rahibeleri yer aldığı hastane ile ilgili bir dizi gösteriyordu. Bu arada tabii beklemeye alınmış ve ilk müdahalede bulunulmuş hastalarda da vardı. Mesela bir tane amca evinin bahçesinde düşmüş kafasını yarmış ve tekerlekli sandalyede başı bantlı fakat üzeri ve bantın üstü ve hatta başının bir kısmı kanlı bir şekilde bekliyordu.
Tabii ben iki saat beklemeyi göze almıştım, çünkü devlet hastanelerinde ve özellikle acillerde bekletiyorlar. Ama biri ambulansla hastaneye vardığında yine durumuna bakıp mı bekletiyorlar yoksa direkt müdahale ediyorlar mı herhangi bir fikrim yok.
Şimdi sandalyenizde veyahut koltuğunuzda veya her nerede oturuyorsanız oraya sıkı tutunmanızı istiyorum. Ne kadar beklediğimizi öğrenmek için hazır mısınız?? Dur önce biraz heyecan yaratayım. Siz bir tahminde bulunun, bakalım yaklaşabilecek misiniz?...

Biz beklerken kahve makinesinden kahve içtik, diğer makineden çikolata ve kraker yedik; ben defalarca tuvalete gittim ve akşam yemeği olarak döner ve patates kızartması bölüştük; eşim defalarca sigara içmeye çıktı, ben defalarca oturduğum yerde ağrıya dayanamayıp ayağa kalkıp dışarı çıktım; vesaire vesaire…..
Tahminlerinizi açıkçası çok merak ediyorum. Evet, asıl rakamı duymaya hazır mısınız? Söylüyorum (buraya talk showlarda heyecan katmak için konulan bateri sesini bırakıyorum)... 
Tam tamına 6 SAAT ve bu hikayenin en güzel kısmı da daha hic kimsenin beni çağırmış olmamasiydi. Ben 6 saat sonunda sinirden, ağrıdan ve umursamazliktan şişmiş bir halde ağlamaya başladım ve o sırada başka bir hastaneye gitmeye karar verdik. Bu arada bizimle birlikte bekleyen ve bizden daha evvel gelmiş yaşlı bir çift vardı. Teyze de artık dayanamayıp tekrar hemşirelere sormak için ilk başvurduğumuz yere gitti. Orada başka bir hemşire teyzeyi resmen tersledi ve aynen şu sözleri kullandı “ Burada herkesin önem sırasına göre bir kodu var ve bekleyeceksiniz! Biz bir şey yapamayız!”. Bunu duyan ben iyice cinlerim tepeme çıkmak suretiyle çıkışa doğru yürümeye başladım, eşim arabayla acil kapısından beni almak suretiyle başka bir hastaneye gitmeye yola koyulduk.
Bu arada tabii terslikler devam etmek zorunda idi gittiğimiz hastane aslında sağlık ocağı gibi ilaç yazılabilen veya sadece röntgen çekilebilen bir yermiş ve tabii o saatte kapalıydı. Ben tabii sinirden bir tur daha ağlamaya başladım. Bu arada karnım acıktı mı acıkmadı mı, ne yapacağımızı bilemez bir şekilde eve doğru yol almaya başladık ve kendimizi pub gibi bir yerde bir şeyler atıştırırken bulduk. Bu arada tabii her türlü lanet olsun'lar, Allah kahretsin'ler havada uçuşuyordu ve ertesi gün sabah erkenden diğer bulduğumuz hastaneye gitme kararı aldık.

Hikayem yeterince uzun olacağından burada kesip birinci bölüm olarak yükleme kararına vardım. İkinci bölüm olarak ayrı bir başlıkla devam edeceğim. Merak edenler buyursun. Öpüyorum çok! 😘

Comments

Popular (Rehabet Gorenler)